DEVA Partisi Konya İl Başkanı Seyit Karaca
Sabırlar Zorlanıyor Ama İnadına Sükûnet!
Salgınla iç içe bir yılı geride bıraktık. Hastalığın bilinmezlikleri en başta hepimizi korkuttu. O nedenle tedbirler konusunda daha hassas davranarak süreci atlatmaya çalıştık. Yakınlarımızı, sevdiklerimizi hasta olarak gördük, bazılarını kaybettik. Kendimiz hastalık geçirdik. Kısacası hastalık hepimizi manevi anlamda çok yordu ve üzdü.
Özellikle kamu otoritesi, “alınan tedbirlere sıkı riayetle kısa sürede bu salgının üstesinden gelinir” algısı oluşturdu ve 3 aylık oldukça sıkı bir kapatma ile süreç başladı. Hastalık kısmen kontrol altına alınır gibi oldu ve Haziran başında kontrollü açılma gündeme geldi. Ancak, salgın kontrol altına alındığı için değil, net olarak açıklanmayan ekonomik gerekçelerle Haziran ayından sonra ülkemiz ve ilimizde uygulanan gevşemeler hastalığın bitmesi bir yana arttıkça artmasına yol açtı, üstüne mutasyon geçirmiş virüslerin eklenmesiyle de her gün önemli sayıda insanımız hastalanıyor, ölüyor. Aşı konusu da tam anlamıyla içinden çıkılmaz bir hale geldi.
20 Mart günü açıklanan tabloda günlük 21.000’den fazla vaka, 958 hastanelerde tedavi gören hasta, 95 vefat varken toplamda da 3 milyona yakın vatandaşımız hastalığa yakalanmış, 29.959 vatandaşımızı da maalesef kaybetmişiz. Aşılamada ise il olarak durumumuz, 219.892 aşı 1.doz, 135.377 aşı da 2.doz olmak üzere 355.269 toplam aşı uygulanmış durumda. Türkiye geneli ise 8.017.366 aşı 1.doz, 5.033.650 ikinci doz olmak üzere 13.051.016 toplam vatandaşımız aşı olmuştur. Ülke geneli %16’lık bir orana ulaşılırken ilimizde de aynı aşı oranı yakalanmış durumdadır. Salgın bilimi açısından arzu edilen %60 aşılama oranının çok uzağında olduğumuz aşikardır. Son yapılan açıklamalarda da belirli tedarik süreçleri yolunda giderse ancak sonbaharda bu orana ulaşabileceğimiz beyan edilmiştir. Aşının etkileri, uzun süreli koruyucu olup olmadığı ise zaman içerisinde yaşanarak görülecek hususlardır. Ancak şurası net olarak bilinmelidir ki ülke olarak aşı tedarikinde zorlanıyoruz ve ilk açıklanan aşılama planları hep revize edilerek gidiliyor ve takvim öteleniyor. Oysa aşı tedariği yapabilsek ülkemizdeki tüm sağlık tesislerimizde günde milyonlarca insanımızı aşılayacak sağlık alt yapısına sahibiz.
Tüm bunlar olurken salgın yönetiminde illeri renk kodlarına ayırarak maviden kırmızıya, az riskliden çok yüksek riskliye oluşturulan skala ile salgın şiddeti azalan illerin ödüllendirileceği ve ticarethanelerin tedbirli olarak daha fazla açılması da dahil olmak üzere gevşemelerin olacağı bir planlama yapıldı. Ülkenin fotoğrafı çekildi ve 17 ilimiz çok yüksek riskli, 22 ilimiz yüksek riskli, 28 ilimiz orta riskli, 14 ilimiz de düşük riskli olarak tespit edildi. 15 günde bir olmak üzere illerde 100.000 nüfusa göre hasta sayıları baz alınarak bu renk kodlarının yenileneceği ve buna göre açılma ve kapanmaların güncelleneceği ifade edildi. Bu arada iller arası seyahatlerde kısıtlama veya HES kodu kontrolü gibi bir uygulamaya da gidilmedi.
Sonuç: Yeni renk kodlaması yapılmadı, ilk tespitte kırmızı olan iller aynı sıkı tedbirlere ve yasaklara uymak zorunda kalırken, ilk tespitte sarı veya turuncu olup tedbirlerin gevşetildiği, iki hafta sonra hasta sayısı artan ve kırmızı listeye alınması gereken illerimizde ise hala gevşeme tedbirleri uygulanmaya devam etmektedir. Bu da iller arasında adaletsizlikler oluşturmaktadır. Belirli kontrollerin sıkı yapılmaması durumunda da bu kadar yoğun geçişli insan trafiğinin olduğu ülkemizde kırmızı olanın maviye dönmesi, mavi olan ilimizin de kırmızıya dönmemesi mümkün değildir.
İlimizin de içinde bulunduğu çok yüksek riskli illerde hizmet işletmeleri müşteri kabul edememekte, sadece paket servis hizmeti vermektedir. Bu da giderlerini bile karşılamamaktadır. Özellikle yüksek kira bedelleri ile hizmet veren işletmelerimiz başta olmak üzere tüm işletmelerimiz hizmetlerini sürdürememektedir. Bu işletmelerde çalışan insanlarımız maalesef hayatlarını idame etmede zorlanmaktadırlar. Bunun bir yansıması olarak geçtiğimiz hafta restoran işletmecisi bazı vatandaşlarımızın düzenlediği protesto eylemi bu tablonun en net ve açık ifadesidir. Bu protestoyu, destekler noktasında yeterli katkının olmaması yanı sıra aynı zamanda adaletsiz ve eşitliğe aykırı uygulamalara bir tepki olarak ta okumak lazımdır.
Varlıkta eşitleyemediklerinizi yoklukta eşitlemek idareciliğin temel prensibi olmalıdır. Dün kısıtlamalara tabi olmayan ilin esnafı bugün kısıtlamalara tabi olmalıyken olmuyorsa, ilk tespitte kısıtlamalara tabi olan esnafımıza kısıtlamalara devam etmek çok ciddi bir haksız uygulamadır. Ya diğerini de tekrar yasak kapsamına almalısınız ya da başta kısıtlı olan il esnafın tedbirlerini de gevşetmelisiniz.
Hükümet, en kısa sürede bu işletmelerimiz başta olmak üzere küçük esnafımızın sorunlarına daha dikkatli eğilmek ve gerekli desteklerde bulunmak zorundadır. Diğer iş kollarında da vergi, stopaj, SGK primi faizsiz öteleme ve taksitlendirmeleri yanı sıra nakit destekler sağlanmalıdır. İşin olmadığı bir ortamda işten çıkarmayı yasaklama gibi tedbirler çalışma ortamını, sadece kısıtlı sayıda işletmemizin yararlandığı kısa çalışma ödenekleri ile yönetilemeyecek bir hale sokmuştur. Ekonomik reform paketinde açıklanan 850.000 basit usülde vergi veren vatandaşımızdan vergi alınmayacağı ifadesi, manşetlik bir ifade olsa da gerçekte karşılığı mükellef başına 275 tl’lik bir feragattir. Son derece komik bir rakam olarak kalmaktadır.
Manevi olarak çok yıpranan ve yorulan vatandaşımız maddi olarak ta son derece zor bir noktadadır. En kısa sürede kamu otoritesi konunun taraflarıyla oturup sorunları dinlemeli ve çözüm konusunda tatmin edici adımlar atılmalıdır.